Yaş 55, Değişen Öncelikler

Bugün, 10 Aralık 2023, ilk nefes alışımdan bu yana tam 55 yıl geçti.

Bundan önce 45. doğum günümde yazdığım ilk yazımda çocukluğumdan anılar ve hayatımdaki bazı travmalardan bahsetmiştim. Bir sonraki yazıda 50. doğum günümde hayatı anlamlandırmak üzerine felsefe ağırlıklı bir yazı yazmıştım. Bu yazıların linkleri aşağıya, yazının en sonuna ekledim.

Bu defa son yazımdan bu yana geçen 5 yılı ve öncesini kıyaslayarak bir yazı yazmak istedim. Çünkü son 5 yılda yaşadıklarımız hayatımızdaki öncelikleri yeniden belirledi. Çocuklarımız farklı sorunları da olsa artık daha özgür bireyler ve bizimle yaşamıyor. Aile büyüklerimiz artık sağlık sorunlarıyla uğraşırken hemen her konuda bizim desteğimize ihtiyaç duyuyor. Sağlık, psikoloji, yalnızlık, aile, zaman, sevgi gibi bir sürü kavramın kafamda yeniden tanımlandığı bir dönem oldu bu süreç.

Öncelikle çocuklarımız bizden ayrı yaşamaya başladı ve hayatlarında bizden daha öncelikli başka konuları var artık. Bu durum başta bizim için kabullenmesi çok güç bir durum olsa da şimdi bunu doğal ve yaşanması gereken bir süreç olarak görüyorum. Biz de kendi ebeveynlerimize aynı şekilde davranmadık mı zaten? Bu yeni süreçte çocuklarımıza verdiğimiz en önemli mesaj, her türlü kararı kendilerinin verebileceği ama ne zaman ihtiyaç duyarlarsa arkalarında olduğumuz oldu. Bu sayede onlar kendilerini özgür bir birey, biz de kendimizi özgür ebeveynler olarak hisseder duruma geldik. Tabii ki hata yapıyorlar ve yapmaya devam edecekler ama onları hatalarıyla sevdiğimizi, her koşulda destekleyeceğimizi ve sevgimizin bir koşulu olmadığını biliyorlar. Bu arada bizim de mükemmel olmadığımızı, onlara karşı hatalar yaptığımızı ve bundan sonra da yapabileceğimizi, hem biz hem de onlar biliyoruz. Bu zor ve sancılı süreci iyi atlattığımızı zannediyorum.

Aile büyüklerimiz yani bizim ebeveynlerimiz ise eskiden bize yol gösteren, tavsiye veren kişilerken, şimdi hem hastalıklarla uğraşıyor hem de neredeyse çocuklaşıyor. Onların yardıma ihtiyaç duyan bu halleri bize de yakın geleceğimiz için bir ayna tutuyor aslında. Benim yaşımdaki arkadaşlarımın çoğunun aile büyükleri çok benzer durumda. Eskiden sadece çocuklarımızı konuşurken şimdi daha çok anne babalarımızın sağlık durumlarını konuşuyoruz. Arkadaş çevremde 70 yaş üzerine çıkabilmiş neredeyse tüm büyüklerimizin kanser, şeker, tansiyon, parkinson, alzheimer gibi ciddi rahatsızlıkları var. 70. yaşıma sadece 15 yıl kaldığını düşününce sağlıklı kalabilmenin değerini daha iyi anlıyor insan.

Eğer biz, belli bir yaşa kadar çocuklarımızla, belli bir yaştan sonra büyüklerimizle uğraşacaksak, hangi yaş döneminde sadece kendimize zaman ayıracağız? Bence bu sorunun net bir cevabı yok ve büyük ihtimalle böyle bir zaman dilimi de yok. Böyle bir zaman diliminin gelmesini beklemektense, yapmamız gereken, yakınlarımız için taşıdığımız sorumlulukları yerine getirirken kendi hayatımızı da hedeflerimiz doğrultusunda paralelde yaşayabilmeyi becerebilmek. Bunu bir bencillik gibi düşünerek suçluluk duymadan, hayatın doğal akışının böyle bir şey olduğunu kabul etmek gerekiyor. Hepimizin tek bir hayatı var ve bu hayatı kim olursa olsun başka birilerine adayarak yaşamak çok büyük bir yanlış. Aksi halde depresif bir şekilde, sürekli ertelenen hayallerinin hiçbirini gerçekleştiremeden yaşlanmış insanlardan olacağız biz de.

Beş yıl önce 50. doğum günümde yazdığım yazıda, eninde sonunda yok olacak bu büyük evrende, aslında hayatın bir anlamı olmadığını, herkesin hayatı farklı şekillerde kendisi için anlamlı hale getirmeye çalıştığını, benim de mümkün olduğunca çok insanın hayatına olumlu şekilde dokunarak bunu yapmaya çalıştığımı ifade etmiştim. Geçen beş yılda çok sayıda insanın hayatına dokunduğumu düşünüyorum ve bu anlamda oldukça dolu bir dönem geçirdiğimi söyleyebilirim. Bu yazıda tabii ki kimin hayatına nasıl dokunduğumu anlatmayacağım, onlar zaten kendilerini biliyordur. Ama nasıl aile büyüklerimiz ile ilgilenirken kendimizi unutmamamız gerekiyorsa başkaları için ayırdığımız zaman nedeniyle de kendimizi unutmamalıyız. Bu bakış açısıyla son 5 yılda kendime de eskisine oranla çok daha fazla zaman ayırdım.

Bu süreçte benim hayatıma dokunan en önemli canlı ise kesinlikle 3 yaşındaki köpeğimiz Otis oldu. Onunla yaptığım yürüyüşler sırasında büyük çoğunluğu roman ya da biyografi olan yüzlerce kitap ve podcast dinledim. Bu kitaplar sayesinde başka birçok hayat hikayesi benim kendi hayatımı da yeniden değerlendirmeme neden oldu. Eskiden yalnız kalmaktan çok keyif almazken, Otis sayesinde en çok keyif aldığım şey onunla yürümek ve aslında kendimle baş başa kalmak oldu. Hatta son 2 yılda Türkiye İngiltere arasında yaz tatili yolculuğumuzu, Otis’i de Türkiye’ye götürmek istememiz nedeniyle, arabayla yapmaya başladık ve bu bizim hayatımıza bambaşka bir renk kattı. Avrupa’yı baştan aşağıya farklı rotalarda geçmek, Otis ile uzun uzun farklı patikalarda yürümek, yeni yerler keşfederek gezmek bizim en çok sevdiğimiz şey oldu. Ben ayda en az 300 km, yılda en az 3500 kilometre yürüyorum, o benden en az beş kat fazla yürüyordur. Onun sayesinde bir nevi meditasyona benzer şekilde düzenli spor yapar hale geldim. Bu yürüyüşlerin hem kafa hem beden sağlığıma katkısı paha biçilmez.

Ünlü filozof Schopenhauer benim gibi köpekleri ile yürümeyi çok severmiş ve onun bu konuda çok ünlü bir sözü var: “whoever has never kept dogs does not know what it is to love and be loved” yani “hiç köpek sahibi olmamış birisi sevmeyi ve sevilmeyi bilmez”. Belki birçok insan bunun abartılı bir söz olduğunu düşünebilir ama eğer köpeğinizle benim gibi zaman geçirirseniz bu sözün doğru olduğunu siz de düşüneceksiniz. Şu anda bizim ailemizde hepimizin en çok sevdiği canlı hiç tartışmasız Otis.

Aileye, aile büyüklerine, başka insanlara, Otis sayesinde kendime zaman ayırırken bir yandan da hayatımın en verimli iş dönemini geçirdiğimi söyleyebilirim bu süreçte. Çünkü neredeyse 35 yıllık iş hayatımda biriktirdiğim o kadar çok şey var ki bunları çeşitli ortaklıklarla ürüne dönüştürmek benim için hayatı anlamlı kılan diğer bir uğraş. Kendi sektörümde elimden geldiğince herkese yardım etmeye uğraşan birisi olarak kazandığım ‘Erdem Abi’ unvanıyla çok sayıda kişiyle muhatap oluyorum ve bu unvanı kendime ayıracağım zamandan fedakarlık etmeden korumaya çalışıyorum. Çünkü mesleki anlamda da tekrara düşmeden başkalarına yardım edebilmenin yolu, kendimi de sürekli geliştirmeye ve beslemeye devam edebilmek.

Geçen bu beş yılda, birçok girişime yatırım yaptım, yeni şirketler kurdum, var olan şirketlerimi daha verimli hale getirmeye çalıştım. Ama hepsinde önceliği keyif almaya verdim, keyif alamayacağımı ve herhangi bir şekilde katkı sağlayamayacağımı düşündüğüm işlerden uzak durmaya çalıştım. Para kazanmak da çok güzel bir duygu tabii ama, bunca yıllık deneyimlerimden gördüğüm kadarıyla stresli bir iş hayatı sonucu kazanılacak paranın hayatımızdan götürdükleri getirdiklerinden çok daha fazla. Bu yüzden en değerli sermayemiz olan sağlığımızı ve zamanımızı gereksiz stres yaratacak işlerle ve kişilerle harcamamaya çalışıyorum. Eskiden bunu çok iyi yaptığımı söyleyemem ama artık öğrendiğimi düşünüyorum. Özellikle bana zaman kaybettireceğini düşündüğüm kişilere hayır demeyi daha rahat becerebiliyorum.

Genelde teknolojiyle uğraşmış birisi olarak son birkaç yıldır farklı alanlarda da yatırımlarım oldu. Alaçatı’da Sedirli Ev adında küçük bir otel, Manisa Gördes’te bir ceviz çiftliği gibi yatırımlar paradan çok hayatımızı biraz daha renklendirmek amacı taşıyor. Farklı alanlarda işlerle uğraşmak, eğer çok fazla para kazanma hedefi yoksa, insanı zinde tutuyor.

Son olarak yaklaşık 25 yıldır evli olduğum eşim Ayşegül sayesinde kendimi yalnız hissetmiyorum. Belki onun varlığına ve desteğine olan güvenim başka birçok alanda daha kararlı hareket etmemi sağlıyor. Yaş ilerledikçe iyi bir evliliğin insanı hayata bağladığını ve başta sağlık olmak üzere birçok konuda olumlu katkısı olan çok önemli bir etken olduğunu daha iyi anlıyor insan. Çünkü evin içinde oluşacak stresli bir ortam, diğer ortamlarda daha büyük streslerin de tetikleyicisi olabilir. Biz de Ayşegül ile, çoğu benim zor bir insan olmamdan kaynaklanan stresli zamanlar geçirdik tabii ama geldiğimiz noktada bu konuda başarılı olduğumuzu ve stresin minimumda olduğu bir evlilik hayatı yaşadığımızı düşünüyorum. Sanırım hayattaki en büyük şansım da bu ve yaşlanma sürecimizde daha az sağlık sorunları ile uğraşmamızı sağlayacak en önemli etkenin de bu olacağını düşünüyorum.

İnsan yaşlandıkça sanki zaman daha çabuk geçiyor. 60. yaş günümde ne yazacağımı hiç bilemiyorum ama bundan sonrasında da sanırım sağlıklı kalmak, dolayısıyla stresten uzak, üretken ve verimli bir hayat geçirmek, insanların hayatlarına çeşitli şekillerde katkılar sağlamak hedefiyle günlerimi geçireceğim. Otis ile çok farklı ülkelerde yürümek, yeni yerler ve insanlar görmek, yeni projeler üretmek ve bunların heyecanını yaşamakla geçecek bir beş yıl sonrasında umarım güzel bir 60. yaş günü yazısı daha yazabilirim.



Categories: Anılar, Bütün Yazılar

5 replies

  1. Doğum gününüz kutlu olsun. Nice sağlıklı, mutlu, huzurlu yaşlara.

  2. Çok güzel bir yazı, hatırlatma ve özet. Hepimizin hayatına dokunup, ışık tutuyor, belki uyandırmayada çalışıyor!
    Teşekkürler.

  3. Mezarlıklar kendini vazgeçilmez sanan insanlar ile dolu.
    Bir hiç olduğunu bilmek büyük bir bilgelik.
    Yeni yaşınızda daha çok gülün daha çok yaşayın… Nice yaşlara.

  4. Mutlu yillar Erdem abi. 50. yil yazisi bir oncekinden, bu yazi da 50. yildan daha pozitif. Umarim bu trend boyle surer 🙂 Selamlar.

  5. 45, 50. yas yazilarini 55.den sonra okudum harika beni cok cesaretlendirdi onumuzdeki 20 yilda neler yapmak istedigimi dusundugum bir zamanda geldi, bunlar Erdem abi cok tesekkurler.

Bir Cevap Yazın

Erdem Yurdanur sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et